
Şile escort Esra, Şile’nin sahil yolunda yürürken ayakları çıplak kumun üstünde sessizce kayardı. Turistlerin gündüz hayranlıkla gezdiği o sokaklar, gece olunca sessizliğe ve yalnızlığa bürünürdü. Hayat kadınları burada daha azdı, daha görünmezdi belki de. Esra ise bu görünmezliğin içinde var olmaya çalışanlardan biriydi. İstanbul’un sınırlarında, rüzgârın en çok uğradığı yerlerden birinde, kendi içinden geçen fırtınaları dışarı belli etmeden yaşıyordu.
Bazen bir kadını geceye değil, suskunluğuna teslim eder hayat
Şile escort Esra yıllar önce Gümüşhane’den İstanbul’a gelmişti. Kuzeninin düğünü bahanesiyle çıktığı yolda, geri dönmek hiç nasip olmamıştı. Önce tekstil işinde çalıştı, sonra temizlik, sonra hiç istemediği bir teklifin içine düştü. O teklifi kabul ettiği gece, kaderinin yönü değişmişti. Artık bedenini değil, ruhunu taşıyordu omuzlarında.
Bir akşam, plaj kenarındaki eski bir çay bahçesinde, yaşlı bir kadın oturdu yanına. Konuşmadılar. Kadın, Esra’nın yanına elinde termosla gelmiş, bir bardak çay uzatmıştı sadece. “İç, rüzgâr insanın içini de üşütür,” demişti. Esra o gece uzun süredir ilk kez bir şeye “teşekkür ederim” dedi. O basit çay bardağı, kendisini hâlâ insan gibi hissedebileceğini hatırlatmıştı.
Şile’nin sabahı çabuk gelir. Esra, denizin çekildiği kumlara bakarken düşünürdü hep: “Bu kadar iz kaldıysa, neden kimse görmüyor beni?” Belki de kadınların hikâyeleri, yumuşak toprağa yazılırdı; bir rüzgârda silinir, bir dalgayla unutulurdu.
Bir yanıt yazın